SON DAKİKA
Yeniden Refah Partisi Diyarbakır İl…
Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği’nden…
Kadir Canpolat'tan CHP'li Milletvekillerinin Bakan…
“Yılın En Centilmen ve Başarılı…
İYİ Partili Salim Ensarioğlu’ndan çarpıcı açıklamalarİYİ Parti Siyasi İşler Başkanı Mehmet Salim Ensarioğlu çarpıcı açıklamalarda bulundu. İYİ Parti'nin, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan ve ülke yönetiminin her alanını kapsayan yeni bir idari modeli siyasetle tanıştırdığını belirten Ensarioğlu, her görüşten insanın var olduğu İYİ Parti’nin bir Türkiye partisi olduğunu söyledi.
İYİ Parti Siyasi İşler Başkanı Mehmet Salim Ensarioğlu, Diyarbakır’da İyi Parti İl Başkanlığında Partilileriyle bayramlaşma törenine katıldı. Çok sayıda partilinin katıldığı bayramlaşma töreninde açıklamalarda bulunan Ensarioğlu, en son yapılan İYİ Parti kongresinde destek veren delegelere ve teşkilat başkanlarına teşekkür etti.
“İYİ PARTİ TOPLUMUN HERKESİMİNİ KUCAKLAYAN BİR PARTİ” İYİ Parti’nin yeni yönetim kadrosunun toplumun her kesimini kucakladığını belirten Ensarioğlu, “4. Olağanüstü Kurultayımızda ve sonrasında yapılan görevlendirmelerle İYİ Parti toplumun tüm kesimlerini kucaklayan ve ülke yönetiminin her alanını kapsayan yeni bir idari modeli, siyasetle tanıştırmıştır. Son kongremizde görüldü ki Sayın Genel Başkanımız başta olmak üzere, teşkilatlarımız ve delege arkadaşlarımız, partimizin Türkiye partisi olma yolunda, iktidar olma yolunda çok ciddi bir irade göstermiştir. Yönetim kadromuzda toplumun her kesimini kucaklayacak arkadaşlarımız var. Örnek olarak ben merkez sağdan geliyorum, Diyarbakırlıyım, Kürdüm, merkez sağın bakanlığını yapmışım, Kongrede bana ciddi bir destek oldu. Bu desteği bana veren bütün delegelere, teşkilatımıza ve teşkilat başkanlarımıza teşekkür ediyorum” dedi. “MUHAFAZAKAR VATANDAŞLARIMIZIN DA PARTİSİYİZ” Parti olarak aynı zamanda muhafazakar vatandaşlarında partisi olduklarınında altını çizen Ensarioğlu, “Partimizde her görüşten insanlar olduğu gibi ben ve Genel Başkanım dahil olmak üzere bir çok muhafazak arkadaşımız var. Mütedeyyin insanlarımızın hassasiyetlerini, değerlerini en iyi anlayan ve bunları çok önemseyen bir partiyiz. Biz aynı zaman da muhafazakar vatandaşlarımızın da partisiyiz” diye konuştu. “BAZI KESİMLER TARAFINDAN HEDEF HALİNE GELDİM” İYİ Parti’de Siyasi İşleri Başkanı olarak yetkilendirilidiğinden beri kendisinin bazı kesimler tarafından hedef haline geldiğini de sözlerine ekleyen Ensarioğlu açıklamalarını şöyle sürdürdü: İYİ Parti’de Siyasi İşler Başkanı olarak yetkili bir konuma geldiğimden beri bir yerden talimat aldıkları açıkça belli olan bazı şahısların, önceleri sosyal medya üzerinden, sonra da ulusal ve yerel medyada aslında muhataplık konusunda ciddiye almadığım gazeteci kisvesi altında militanlık yapan bazı tiplerin çözüm süreci döneminde bölgemde ve dahi ülkemde akan kanın durması, gençlerimizin ölmemesi için barışın sağlanabilmesi adına sorulan bir soru üzerine yaptığım bir açıklamayı, dönemin, olayların akışını, sebebini ve gerçeklerini çarpıtarak sistemli bir şekilde benim üzerimden partimizi yıpratma gayretleri içinde olmaları üzerine bu konu hakkında bir açıklamada bulunmam artık elzem haline geldi. En son 7 Ağustos’ta ulusal bir haber kanalında bir programda isminin altında gazeteci yazan ama aslında bir partinin militanı gibi konuşan bir şahıs, ismimi zikrederek iktidar partisinin yürüttüğü bir çözüm süreci döneminde, 2013 yılında bölgeden biri olan bir siyasetçi olarak bana sorulan bir soru üzerine ki sorulan soru da ülkemizde yıllardır akan kanın durması ve insanlarımız artık ölmemesi, Türki annlerimiz ve hem de Kürt annelerimiz artık ağlamasın diye iktidar tarafından yürütülen çözüm sürecinin başarılı sonuçlanabilmesi için “Abdullah Öcalan mı, Kandil mi silah bırakma çağrısında bulunursa silahlar bırakılır?” sorusu üzerine yaptığım bir açıklamayı ve açıklamamda da bölgeyi bilen insanlarımızı tanıyan bir siyasetçi olarak “Abdullah Öcalan silah bırakma çağrısında bulunursa daha etkili olur” demiştim. Hatırlayın o dönemlerde İmralı ile kandil arasında mektuplar gidip geliyordu ve hatta Nevruz mitinglerinde canlı yayınlarla Abdullah Öcalan’ın mektupları okunuyorken açıklamamın devamında ben de “O zaman arada mektuplar taşıyacağınıza Abdullah Öcalan’ı televizyonlara çıkarıp konuşturun, kendi sesinden silah bırakma çağrısı yaparsa kitleler üzerinde daha etkili olur” diye sadece bir öneride bulunmuşum. Kabul edilir, edilmez; o yetkililerin bileceği bir konuydu. Ama ben bu ülkede şerefle ve gururla üç dönem Diyarbakır milletvekilliği ve bakanlık yapmış biri olarak tabii ki konuşacağım. Ne yani, ben sadece maaş almak için mi Ankara’ya gittim? Benim bu demecime atıfta bulunarak olayları kendine göre çarpıtarak militanca bir tavırla beni eleştirmeye çalıştığını zanneden gazeteci bir şahsa cevap hakkımı kullanmak için programın moderatörünü aradım, cevap hakkımı kullanmak istediğimi söyledim. Ancak moderatör programlarının formatının buna uygun olmadığını söyleyerek isterse söylemek istediklerimi mesaj olarak kendisine iletmesi halinde yayında mesajımı okuyabileceğini söylemesine rağmen gönderdiğim mesajı okumadı. Şimdi burada şunu söylemek istiyorum. Çözüm süreci falan yokken, bu tarihten çok çok önce, 2000 yılında Sayın Bahçeli Diyarbakır’a gitti. HADEP’li belediye başkanı Feridun Çelik havalimanında Sayın Bahçeli’yi davul-zurna ile karşıladı. Oradan belediyeye gidildi. HADEP’li belediye meclis üyeleri önünde birbirlerini alkışladılar, birbirlerine övgüler dizdiler, el sıkıştılar ve Sayın Bahçeli tarafından Hadep’li belediyeye yardımlar yapıldı. Bana göre de bu olması gereken ve alkışlanması gereken doğal bir olaydır. Ben bunu yanlış bulmuyorum. Daha sonra 2009 yılında, hatırlayın, devletin hakim ve savcıları sembolik olarak teslim olan PKK’lıları Habur sınır kapısında karşılayıp, seyyar çadır mahkemeler kurup orada yargıladı ve serbest bırakıldılar. Burada bir sorun yok. Adalet Bakanlığı’nın izniyle onlarca Hdp’li milletvekillerinin tekneyle Abdullah Öcalan’la görüşmeleri için İmralı’ya gitmelerine müsaade ediyorsun. Her gün mektupları bir yerlere gidip geliyor. Bunlarda bir sorun yok. Dolmabahçe’de Ak Parti yetkilileri ve bakanlarla, Hdp’li milletvekilleriyle mutabakat metni okunuyor. Bir sorun yok. Ben bunlara doğrudur, yanlış demiyorum. Halkımızın takdirine bırakıyorum. Ve ayrıca yakın zamanda, 23 Haziran İstanbul seçiminden önce, bir belediye seçimini kazanabilmek için hala ne sıfatla ve kim olduğunu bilmediğimiz bir akademisyen; akrabası değil, avukatı değil ve devlette bir görevi yok, nasıl gidip görüşebiliyor ve devletin yasaları yok sayılarak Adalet Bakanlığı’nın izniyle Abdullah Öcalan’la görüştürülüyor? Canlı yayınla Abdullah Öcalan’ın mektubu okutuluyor. Ak Parti ve Mhp yetkilileri tarafından mektubun içeriğinden medet umuluyor. Orada bir sorun yok. Devletimizin kırmızı bültenle uluslararası ülkelerde aradığı bir şahsı, hükümlü olmayan, daha tutuklanmamış Osman Öcalan’ı devletimizin resmi kanalına çıkartılıp konuşturuluyor, yani burada en hafif tabirle devletin resmi kanalı yardım ve yataklık yapıyorken, burada bir sorun. Hani Avrupa ülkelerinden kırmızı bültenle suçluların iadesini istiyoruz ya, şimdi bir ülke çıkıp kardeşim siz kırmızı bültenle aradığınız kendi suçlunuzu devlet kanalınızda konuşturuyorsunuz, bizden ne istiyorsunuz derse, biz ne diyeceğiz? Yani bütün bunları bir belediye seçimini kazanmak için yapıyorsun, sorun yok ama ben akan kanın durması için benim anlayışıma göre hükümlü olan ve Adalet Bakanlığı’nın tasarrufunda olan bir öneride bulunuyorum, sorun oluyor. Yani bir belediyeyi kazanmak mı önemli yoksa akan kanı durdurmak mı? Neden benim bu açıklamamı bir yerlere çekiştirip duruyorsunuz. Ben bu konuşmamda şiddeti mi tasvip etmişim, ben bölünme mi talep etmişim? Hayır. Ben ne demişim bu konuşmamda, devletimizin elinde bulunan bir hükümlüyü kabul etseniz de etmeseniz de ki, İstanbul seçimlerinde yapılanlar beni doğruluyor; Abdullah Öcalan’ın mektubunu canlı yayınlarla okutuyorsunuz, acaba kitlelerini etkileyip seçimi kazanabilir miyiz diye. Ben de Kandil değil de Abdullah Öcalan çağrıda bulunursa kitlelerin üzerinde etkili olur demişim. Ben söyleyince mi bir sorun oluyor. Eğer samimiyseniz o zaman gelin; İmralı’ya gidip gelmeleri, mitinglerde okunan ve bir yerlere taşınan mektupları, İstanbul seçimini kazanmak için okunan mektubu ve devlet televizyonuna çıkarılan Osman Öcalan’ı da konuşalım. Yani benim kimliğimde Diyarbakır yazıldığı için mi, Kürt olduğum için mi bir sorun teşkil ediyor. Geçen zaman içinde sizin yaptıklarınızla benim söylediklerim doğrulanmışken, sizlerde daha fazal öngörüye sahip olduğum ortada dururken, neden benim doğru söylediklerim bir yerlere çekilerek tartışılıyor da sizin yanlışlarınız niye tartışılmıyor. Burada önemli olan hala bazı partiler daha Türkiye partisi olamamışlar. Hani diyorlar ya, Hdp Türkiye partisi olamadı. Evet Hdp Türkiye partisi olamadı da görüyorum ki, başka partiler de Türkiye partisi olamamış. Yani örnek olarak benim gibi bir Diyarbakırlı ve Kürt olan ve özellikle tekrar vurguluyorum tek vatan ve tek bayrak altında, şiddet ve bölünme hariç her şeyi konuşabilen siyasetçilere partilerinde yer veremeyen partiler, Türkiye partisi olamazlar. Ancak ideolojik bir parti olarak kalırlar. Ben İYİ Parti’ye ve sayın Genel Başkanıma teşekkür ediyorum. Kıymetli delege arkadaşlarıma, teşkilatlarımıza ve teşkilat başkanlarımıza teşekkür ediyorum. Beni bu kadar kısa sürede kabullenmeleri ve Genel İdare Kuruluna yüksek bir oyla seçmeleriyle Türkiye partisi olduğunu ispatladılar. Ben bir siyasetçi, olarak insanlarımız ve gençlerimiz ölmesin, yaşasın; kaynaklarımızı insanlarımızın ölmesi üzerine değil, insanlarımıza daha iyi bir yaşam sunabilmek için barışın sağlanabilmesi için mücadele verirken bazı partiler ve onların militanları bundan rahatsız oluyorlarsa demek ki, hala onlar kandan besleniyorlar anlamı taşıyor. Onun içindir ki, sürekli ve sistemli olarak bana saldırmayı kendilerine görev sayıyorlar. Benden size buradan ekmek çıkmaz.
İLGİLİ HABERLER
İlgili Haberler
|